Malatya'da Gezilecek En İyi 10 Yer !
Malatya'da Gezilecek Yerler, Malatya'da Nasıl Zaman Geçer, Malatya'nın Tarihi Mekanları, Malatya'dan Nemrut'a Nasıl Gidilir, Malatya Levent Vadisine Nasıl Gidilir, Malatya Sultansuyu Harasına Nasıl Gidilir?

Malatya'da Gezilecek En İyi 10 Yer !

Malatya'da Gezilecek Yerler, Malatya'da Nasıl Zaman Geçer, Malatya'nın Tarihi Mekanları, Malatya'dan Nemrut'a Nasıl Gidilir, Malatya Levent Vadisine Nasıl Gidilir, Malatya Sultansuyu Harasına Nasıl Gidilir?

NEMRUT DAĞI


Nemrut Dağı Milli Parkı, Pütürge’nin Büyüköz köyü ile Adıyaman’ın Kâhta ilçesinin sınırları içerisinde yer almaktadır. Kommagene Kralı I. Antiochos’un tanrılara ve atalarına minnettarlığını göstermek için, 2150 metre yüksekliğindeki Nemrut Dağı’nın yamaçlarına yaptırdığı mezar ve anıtsal heykeller Helenistik Dönemin en görkemli kalıntılarından birisidir. Anıtsal heykeller doğu, batı ve kuzey teraslarına yayılmıştır. İyi korunmuş durumdaki dev heykeller kireçtaşı bloklarından yapılmış olup, 8-10 metre yüksekliktedir. 
Eski çağlarda Kommagene olarak anılan bölgede I. Mithradates tarafından bağımsız bir krallık kurulmuş; krallık, onun oğlu I. Antiochos (M.Ö. 62-32) döneminde önem kazanmıştır. M.S. 72 yılında Roma’ya karşı yapılan savaşın kaybedilmesinin ardından krallığın bağımsızlığı sona ermiştir.
Nemrut Dağı’nın doruğu yerleşme yeri olmayıp, Antiochos’un tümülüsü ve kutsal alanlardır. Tümülüs, Fırat Nehri geçitlerine ve ovalarına hâkim bir noktadadır. Kralın kemiklerinin ya da küllerinin ana kayaya oyulmuş odaya konulduğu ve 50 metre yüksekliğinde, 150 metre çapındaki tümülüs, küçük kaya parçalarıyla örtülerek koruma altına alınmıştır. Her ne kadar yazıtlarda kralın mezarının burada olduğu belirtiliyorsa da bugüne kadar keşfedilememiştir.
Doğu ve batı teraslarında Antiochos ile tanrı ve tanrıça heykellerinin yanı sıra aslan ve kartal heykelleri bulunmaktadır. Batı terasında eşsiz bir aslanlı horoskop yer almaktadır. Heykeller Helenistik, Pers sanatı ve Kommagene ülkesinin özgün sanatı harmanlanarak yontulmuştur. Bu anlamda Nemrut Dağı’na Batı ve Doğu uygarlıklarının köprüsü denebilir.
Kommagene Krallığı’nın tarih sahnesinden silinmesiyle Nemrut Dağı’ndaki eserler yaklaşık iki bin yıl boyunca yalnızlığa terk edilmiştir. 1881 yılında yöreyi görevli olarak gezen Alman mühendis Karl Sester, Nemrut Dağı heykellerine rastlamış ve İzmir’de bulunan Alman Konsolosu’nu, Kommagene Krallığı’na ait harabeleri, tanrı heykellerinin oturtulduğu kaidelerin arkasındaki Grekçe yazıtları göremediğinden Asur harabeleri zannederek haberdar etmiştir. Karl Sester, dev heykelleri keşfetmenin heyecanıyla bu hataya düşmüştür. 1882 yılında Otto Puchstein ve Karl Sester Nemrut’ta inceleme yapmıştır. Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) Müdürü Osman Hamdi Bey 1883 yılında bir ekiple gelip Nemrut’ta çalışmıştır. 2. Dünya Savaşı’nın ardından Amerikan arkeolog Theresa Goell ve Alman Karl Doerner; Nemrut ve yöresinde kazı, araştırma ve inceleme yapmışlardır.
Turizm sezonu boyunca Nemrut’u ziyaret eden yerli ve yabancı turistler arkeolojik alanı gezmekte ve güneşin eşsiz güzellikte doğuş ve batışını izlemektedir. 
Nasıl Gidilir: Malatya’dan Nemrut’a, yaklaşık 100 kilometrelik Malatya-Pütürge-Tepehan-Büyüköz köyü yolu takip edilerek ulaşılmaktadır.

ARSLANTEPE

İlk Kılıçlar,  Kerpiç Saray, Gücün Ve Devletin İnşası

Malatya’nın 7 kilometre kuzeydoğusundaki Orduzu beldesinde yer alan Arslantepe Höyüğü, MÖ 5000’li yıllardan itibaren yerleşim görmüş ve bu sürecin sonunda Bizans mezarlığı olarak kullanılmıştır.

MS II. yüzyılda Romalılar şehri Fırat Nehri’ne daha yakın bir nokta olan bugünkü Battalgazi (Eski Malatya) ilçesinin bulunduğu yere taşıyınca, Arslantepe tamamen terkedilmiştir. Arslantepe’deki ilk kazılar 1932 yılında Fransız Louis Delaporte başkanlığındaki bir ekip tarafından yapılmış ve bu çalışma sonucunda Geç Hitit Dönemi’ne ait olan, alçak kabartmalı taş orthostatlarla bezeli kapısı (Arslanlı Kapı) ve avlusu bulunan bir saray ortaya çıkarılmıştır. Bahsedilen Aslanlı Kapı bugün Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenmektedir. 

Sürekli kazılar ise 1961’den itibaren İtalyan Piero Merigi ve Salvatore Puglisi tarafından ve ardından Alba Palmieri başkanlığındaki Roma La Sapienza Üniversitesinden bir ekip tarafından yapılmıştır. Palmieri’den sonra 1990 yılından itibaren yine aynı üniversiteden Prof. Dr. Marcella Frangipane kazıları yürütmektedir. İtalyan ekibin geniş alanda kazı yapma yöntemiyle gerçekleştirdiği çalışmalar sonucunda, höyüğün kuzeydoğusu, güneybatısı ve son olarak da batı yamacının üst bölümü olmak üzere üç farklı kesimden elde edilen tabakalaşma verileri bir araya getirilerek, Arslantepe’nin kültürel sürekliliği doğru olarak kurulabilmiştir. 

Höyükte yapılan kazılar sonucunda MÖ 5000’lere tarihlenen bir tapınak ve MÖ 3300-3000 yıllarına ait bir kerpiç saray ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca bu kazılarda iki bini aşkın mühür baskısı, koridor bezemeleri, kral mezarı, arsenikli bakırdan yapılmış dokuz kılıç (bugüne kadar bulunan en eski örnekler olarak kabul edilir), on iki mızrak ucu, dört sarmallı bir levha ve daha pek çok eser bulunmuştur. Kuzeydoğudaki alanın altında yer alan evlerin ve bu evlerle ilişkili mezarların Son Kalkolitik Çağ’a (MÖ 3700- 3400) ait olduğu anlaşılmaktadır. Höyüğün batı yamacının üst kısmında yapılan son kazılarda ise anıtsal bir yapı kısmen ortaya çıkarılmıştır. Bu yapı kerpiç tuğla ve kerpiç topraklarından yapılmış olup duvarlarının üstü siyah ve kırmızı geometrik öğelerle bezelidir. Duvarların yakınında yine kerpiç tuğladan yapılmış ve üstleri kalın bir çamur tabakasıyla sıvanmış sütunlar bulunmaktadır. Arslantepe’de 1932-1961 yılları arasında bulunan eserler Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde, 1961 kazılarından sonra bulunan eserler ise Malatya Müzesinde sergilenmektedir. İlk kazılarda bulunan farklı ebatlardaki 15 adet kabartma, iki aslan heykeli ve Kral Tarhunza heykeli, o dönemlerde Malatya’da müze olmadığından Ankara’ya götürülmüştür. İlerleyen yıllarda bu eserlerin kopyaları aynı ölçülerde yapılarak, Arslantepe Açıkhava Müzesinin girişine yerleştirilmiştir. Elde edilen bulgular ve yapılan araştırmalar, Yakın Doğu’da ilk devletlerin oluşum sürecinde Arslantepe’nin önemli yerleşim yerlerinden biri olduğunu göstermiştir. Burada ortaya çıkarılan anıtsal mimari, Arslantepe’yi emsalsiz tarihi mekânlar arasına sokmuştur. 

Son olarak Arslantepenin UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’ne dahil edilmiş olup, kalıcı listeye alınması içinde gerekli çalışmaların başta Bakanlığımız olmak üzere ilgili kurumlar tarafından halen sürdürüldüğünü hatırlatmakta gerekiyor, nitekim bu süreç olumlu bir şekilde sonuçlanır ve bu tarihi miras UNESCO Dünya Kültür Mirası Kalıcı Listesinde yerini alırsa tıpkı Şanlıurfa Göbeklitepe gibi tarihe tanıklık etmiş bir miras olarak gerçek değerini çok daha hızlı bir şekilde bulacak Türkiye’den ve Dünya’dan çok daha fazla sayıda kültür ve tarih sever insanla buluşacaktır.

Nasıl Gidilir : Malatya şehir merkezine yaklaşık 10 km uzaklıkta bulunan höyük alanı Malatya İli Merkez Battalgazi İlçesi Orduzu mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir merkezi çevre yolu üzerinden toplu taşıma araçlarıyla kolaylıkla ulaşım sağlanmaktadır. 

YENİ CAMİİ

Malatya şehir merkezinde yer alan cami, 1843 yılında ulemadan Hocazade Hacı Yusuf tarafından yaptırılmıştır. 2 Mart 1893 tarihinde yaşanan ve Malatyalıların “Büyük Zelzele” dediği depremde hasar görmüş ve yıkılmıştır. O camiden günümüze ancak şerefesine kadar sağlam kalan minaresi gelebilmiştir. Yıkılan caminin yerine bugünkü cami yaptırılmıştır.

Malatya halkı, 2. yüzyıldan 19. yüzyılın ortalarına kadar şehir merkezi olarak kullanılan bugünün Eski Malatya’sından Aspuzu’ya (bugünkü Malatya) göç edince büyük bir camiye ihtiyaç duyulmuş ve 1843 yılında Hocazade Hacı Yusuf tarafından yeni şehrin merkezine bir cami yaptırılmıştır. 2 Mart 1893 yılında yaşanan, Malatyalıların “Büyük Zelzele” dediği deprem yüzlerce insanın ölümüne yol açarken, çok sayıda binayı yerle bir etmiştir. Bu depremin yanı sıra 2 yıl sonra yaşanan yangın felaketi caminin yıkılmasına sebep olmuştur. 

20. yüzyılın başlarında aynı yerde caminin tekrar inşasına başlanmış, devrin padişahlarından II. Abdülhamit’in desteğiyle tamamlanıp 1912 yılında hizmete açılmıştır. I. Dünya Savaşının çıkmasıyla ara verilen son cemaat yerinin üzerindeki küçük kubbeler ile iki adet ince minare Cumhuriyet’in ilk yıllarından kalmadır. Cami tamamen muntazam sıralı silme taşlarla yapılmıştır. Harimin dört fil ayağı üzerine merkezinin büyük bir kubbe ile örtülü olması klasik Osmanlı mimarisine uygundur. Kubbenin ağırlığı beşik tonoz ve küçük kubbeler ile yan duvarlara aktarılmıştır. Merkezî kubbe ve küçük kubbelere mekânı aydınlatması amacıyla pencereler açılmıştır. Mihrap dışarı doğru taşkın olarak yapılmıştır. Mihrabın yanında yer alan minber ceviz ağacından yapılmış olup oldukça süslü ve zariftir. 

Son cemaat yeri sütunların taşıdığı beş kubbe ile örtülüdür. Üç girişi bulunan caminin asıl girişi kuzeyde yer almakta ve her iki tarafında da iki şerefeli zarif birer minare bulunmaktadır. İlk camiden kalan minare ise caminin hemen yanında doğu yönünde bulunmaktadır.

Nasıl Gidilir: Şehir merkezinde olup yürüme mesafesindedir.

 

BATTALGAZİ ULU CAMİİ

Bir Selçuklu Mirası

Anadolu Selçuklu hükümdarı Alâeddin Keykubad döneminde, 1224 yılında yaptırılmıştır. Evkaf kayıtlarında ise caminin Keykavus b. Keyhüsrev zamanında (1211-1220) yapıldığı kayıtlıdır. Tuğladan yapılmış kısımlar ilk cami şeklini, taş olanlar ise daha sonra yapılan ilaveleri göstermektedir. Bu yapı dört eyvanlı plan denilen İran’daki Büyük Selçuklu cami geleneğinin Anadolu’daki tek örneğidir.

Tuğladan yapılmış kısımlar ilk cami şeklini, taş olanlar ise daha sonra yapılan ilaveleri göstermektedir. Bu yapı dört eyvanlı plan denilen İran’daki Büyük Selçuklu cami geleneğinin Anadolu’daki tek örneğidir. Mihrap önü kubbesine bitişik olup, ortasında bahçesi ve havuzu ile iç avlu planının esasını meydana getirmektedir. Ancak sonradan yapılan düzenlemelerle başlangıçtaki bahçe ve havuz işlevini yitirip, caminin dışındaki geniş alana taşınmıştır. Cami, firuze ve patlıcan moru renginde zikzak biçimli çini mozaikler, geometrik yıldız ve geçmeler ile süslenmiştir. Ayrıca kubbenin içine firuze mozaik çinilerden dekoratif kufi yazıyla Mühr-ü Süleyman motifi şeklinde “Muhammed” ismi işlenmiştir, bilhassa mihrabın hemen önünde yükselen kubbe ile avlusunda bulunan çini süslemeler de kendine has özgünlüğüyle hayranlık uyandırmaktadır. 

Kitabesine göre mimarı Malatyalı Ebubekir oğlu Yakup, hattatı Ketebe Yakup oğlu Ahmed’dir.  Kapı kemerinin üstündeki kitabede Kur’an ayetleri sonunda, 672 (1273 -1274) yılında caminin tamirinin emredildiği, ustanın da Üstad Hüsrev olduğu yazılıdır. Caminin orijinal ahşap minberinin üzerinde 21 kitabe yer almakta olup bu minber Ankara Etnografya Müzesinde sergilenmektedir. Günümüzde bulunan minber ise Malatya Söğütlü Camiden getirilmiştir ayrıca yapının 1900-1902’de yapılmış olan bir mihrabı daha bulunmaktadır.Yerli ve yabancı turistlerin Battalgazi’deki en önemli ziyaret durağı olan bu muhteşem Selçuklu mirası ibadet edenlere de manevi bir haz yaşatmaktadır. Cami ilçe merkezinde olup haftanın her günü ziyaretçilere açıktır. 

Nasıl Gidilir: Battalgazi ilçesine bağlı Eskimalatya denilen bölgede yer alan Ulu Cami, şehir merkezine yaklaşık 10 km lik bir mesafede bulunmaktadır. Şehir merkezi çevre yolu üzerinden toplu taşıma araçlarıyla kolaylıkla ulaşım sağlanmaktadır.

 

KERVANSARAY

İpek Yolu Üzerinde Son Osmanlı İmzası 

Battalgazi ilçesi Alacakapı mahallesinde bulunan kervansaray, 1637 tarihlidir. Padişah IV. Murat’ın silahtarı Bosnalı Mustafa paşa tarafından, Halep Mimarbaşı Üstat Mehmet oğlu Üstat Ebubekir’e yaptırılmıştır. 68x76 metrelik dikdörtgen bir alan üzerine, açık avlu ve kapalı hol olarak inşa edilmiştir. Yontma taştan örülen ve kemerli olan giriş kapısının avluya bakan kısmında sağlı sollu birer oda bulunur. Bu kapının sağında duvar içerisinden merdivenle çıkılan ve mescit olduğu sanılan bölüme varılır. Holün avluya bakan yüzünde ve girişin her iki yakasında üstleri tonozla örtülü altışar oda sıralanır. Asıl kapalı kısmın üstü ise, sade ayaklar üzerine basmakta olan üç sıra tonozla örtülmüştür. Hanın, bir tanesi iç han giriş kapısının üzerinde, diğeri avlu giriş kapısının üzerinde olmak üzere iki kitabesi mevcuttur. Bir çizgi üzerinde sıralanmış dükkânların, külliye halinde yer aldığı bir yapıdır.

Batıdan gelerek Kayseri ve Sivas üzerinden Malatya’ya ve buradan da Diyarbakır üzerinden Doğu-Güneydoğu Anadolu ve Irak’a giden yani ipek yolunu kapsayan ticari yollar üzerinde bulunan bu kervansaray, o dönemlerde şehrin ticari yoğunluğunu göstermesi açısından önem taşır. Ticari olduğu kadar askerî fonksiyonu da bulunan han, oldukça sağlam bir temel üzerine kurulmuştur. 2007-2010 yılları arası yapılan restorasyonda kervansarayın ön yüzünü çevreleyen dükkânlar kaldırılmış; mescit bölümü, revaklar, havuz bölümü ve duvarlar restore edilmiştir. Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı günümüzde, çocuklara verilen resim, ebru, çini, seramik, tezhip, minyatür, hüsnü hat, bağlama, keman, piyano ve ney eğitimi gibi faaliyetler için kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra Kervansaray’ın içinde ve oldukça geniş olan olan avlusunda birtakım kültürel ve sanatsal aktivitelerle birlikte resmi etkinlikler de gerçekleştirilmektedir. Bu ihtişamlı yapı Malatya’nın ve Battalgazi ilçesinin sosyo-kültürel yaşantısında önemli bir merkez haline gelmiş olup,  haftanın her günü, 09.00-17.00 saatleri arası da ziyaretçilere açıktır. Günümüzde sosyal ve kültürel etkinlikler için kullanılmaktadır. 2005 yılından beri Uluslararası Kervansaray Buluşması Melita’dan Battalgazi’ye Tarih-Arkeoloji-Kültür ve Sanat Günleri etkinlikleri burada yapılmaktadır. Bu kapsamda Sanat Çalıştayları, Seminer, Panel, Konferans, Konser, Folklor Gösterileri, Defileler, Sergi, Work Shop çalışmaları, Resim, Geleneksel El Sanatları (Hat, Ebru, Ahşap Oymacılığı, Cam İşleme Sanatı, Takı Tasarım, Seramik) ve Sportif Etkinlikler yoğun halkın katılımı ile gerçekleştirilmektedir. 

Nasıl Gidilir: Battalgazi ilçesine bağlı Eskimalatya denilen bölgede yer alan Kervansaray, şehir merkezine yaklaşık 10 km lik bir mesafede bulunmaktadır. Şehir merkezi çevre yolu üzerinden toplu taşıma araçlarıyla kolaylıkla ulaşım sağlanmaktadır.

ESKİ MALATYA ŞEHİR SURLARI

Roma’nın Malatya’daki İhtişamlı Kalesi

Battalgazi ilçe merkezinde bulunmaktadır. Roma İmparatoru Titus (79-81) zamanında Lejyon Karargâhının (XII. Lejyon) yapımı ile başlayan sur inşaatı, Traianus (98-117) tarafından genişletilerek devam ettirilmiştir. I.Constantinos (363), saltanatı döneminde surların yapımını hızlandırmış; Justinianos (Jüstinyen) zamanında (527-565) ise surlar en son şeklini almıştır. Beşgen bir plan üzerine kurulmuş olan surların sonradan yapılan tamirlerde zarar gören kısımları kesme taşlarla takviye edilmiştir. Battalgazi şehir surlarının, Alacakapı, Sıptırızkapı, Müşakkapı ve Pazarkapı gibi kent tarihinde önemli olaylara şahitlik etmiş olan toplam 11 kapısı bulunmaktadır. Bu kapıların 5’i doğuda, 1’i kuzeyde, 1’i batıda, 4’ü de güneyde bulunmaktadır.

Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde şehir surlarının doğu ve güney cephelerinde 24 adet, kuzey ve batı cephelerinde ise 23 adet kule ve burç bulunduğunu ifade etmektedir. Seyahatname’de, Halife Harun Reşid’in çok para harcayarak surları yeniden yaptırdığı bilgisi de verilmektedir. Doğanşehir’deki Zibatra Kalesi’nin Harun Reşid tarafından yaptırılmış olması, Evliya Çelebi’nin bu yazdıklarını doğrular niteliktedir. Evliya Çelebi, surların uzunluğunun 5100 adım olduğunu bildirmektedir.

Nasıl Gidilir: Battalgazi ilçesine bağlı Eskimalatya merkezinde yer alan surlar, Malatya şehir merkezine de yaklaşık 10 km lik bir mesafede bulunmaktadır. Şehir merkezi çevre yolu üzerinden toplu taşıma araçlarıyla kolaylıkla ulaşım sağlanmaktadır.

LEVENT VADİSİ

65 Milyon Yıllık Jeolojik  Evrim 

Yaklaşık olarak 65 milyon yıl önceye dayanan ve jeolojik deformasyonlar sonucu meydana gelen bu doğa harikası oluşum, bünyesinde barındırdığı jeolojik özelliklerle birlikte dünyadaki ilginç doğal alanlar arasında gösterilen ve neolitik çağdan kalma kalıntıların da bulunduğu 28 kilometre uzunlukta bir alana sahiptir. Vadi son derece ilginç jeolojik oluşumlar, uçurumlar ve duvar kısımlarında kaya kabartmalarının hakim olduğu yüzlerce mağarayı da içerisinde barındırıyor. 
Vadinin görünürlüğünü artırmak ve bu doğa harikasını turizm açısından bir cazibe merkezine dönüştürmek amacıyla, vadide 28 km. boyunca uzayan kayalıkların en merkezi noktasına, Malatya Valiliği Koruma Uygulama Denetim Bürosu (KUDEB) tarafından seyir terası yaptırılmıştır. Seyir terası projesi, nitelikleri bakımından Türkiye’de ilk kez uygulanan bir projedir. Düz bir kaya bloğunun üzerine inşa edilen seyir terası 104 m yüksekliğinde olup gözlem terasının 8,5 m mesafesi boşluğa uzanan, çelik konstrüksiyon ve cam ile inşa edilmiş farklı bir projedir. 2012 yılının ağustos ayında hizmete giren seyir terası, yerli ve yabancı birçok ziyaretçinin ilgi odağı haline gelmiştir. 
Seyir terası, Jeolojisi ve kültürel varlıkları ile Anadolu’nun en önemli jeoarkeolojik merkezi konumundaki Levent Vadisi’nin tanıtılmasında önemli bir rol üstlenmiştir. Doğa yürüyüşü, paraşüt, kaya tırmanışı, kampçılık ve izcilik gibi spor ve alternatif turizm faaliyetlerinin yeni rotası olma yolundaki Levent Vadisi sonbahar ve yaz aylarında tabloları aratmayan manzaralara kapı açıp, ziyaretçiler için eşsiz bir manzarada dinlenme imkânı sunarken, fotoğraf meraklıları için de vazgeçilmez yerlerden biri.  Ayrıca yurt içinden ve yurt dışından çok sayıda fotoğraf sanatçısı vadiye gelerek kamp yapmaktadır. 
 
Nasıl Gidilir: Vadi,  Malatya İli Akçadağ ilçesi, Levent beldesi sınırları içerisinde yer almakta D-300 karayolu üzerinde olup, Malatya şehir merkezine yaklaşık 45 kilometre uzaklıktadır.

 

SULTANSUYU HARASI

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Soylu Atlar Diyarı

Dünyaca ünlü Arap atlarının yetiştirildiği yanı başından Sultansuyu Çayının geçtiği bölgede, 1865 yılında Osmanlı ordusunun binek at, keçe ve yapağı ihtiyacını karşılamak üzere Sultansuyu Çiftlikatu Hümayun adıyla kurulmuştur. Çiftlikte at yetiştiriciliğiyle yetinilmemiş, tarım ve hayvancılık faaliyetlerine de yer verilmiştir. Bu harayı kurmadaki amaç Doğu ve Orta Anadolu vilayetlerinin at ıslahını sağlamak, çöl şartlarına uyumlu Arap atları yetiştirmek ve aynı zamanda ordunun ihtiyacı olan hafif süvari bineği yetiştirmektir.1984 yılından beri TİGEM (Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü) bünyesinde faaliyet gösteren Sultansuyu Harasında at yarışlarında yüksek başarı gösteren safkan Arap atları yetiştirilmektedir. Buna ek olarak, 27 bin dekarın üzerindeki arazisinde bitki ve meyve üretimiyle birlikte arıcılık ve sığırcılık faaliyeti de yapılmaktadır. 

Ayrıca son yıllarda yapılan düzenlemeyle hara içerisinde Sultansuyu Binicilik ve Hipoterapi Merkezi kurularak halkın ziyaretine açılmıştır. Burayı ziyaret eden engelli çocuklar isteklerine bağlı olarak, uzman nezaretinde Midilli veya Arap atına bindirilip gezdirilmekte; böylece kendilerine bir tür rehabilitasyon hizmeti verilmektedir.  

Nasıl Gidilir: Malatya’nın 27 kilometre batısında D-300 karayolu üzerinde, Akçadağ ilçesi sınırları içerisindedir, adını aldığı Sultansuyu Çayı’nın geçtiği vadi çevresinde bulunmaktadır.

 

ŞİRE (KAYISI) PAZARI

 

Kayısı Adına Herşey

Malatya’ya gelen yerli ve yabancı turistlerin alışveriş deyince akla gelen ilk yer Şire Pazarı’dır. Kendine özgü tat ve aroması, sarı ve turuncu güzel rengi, kadifemsi meyve etiyle her yaştan tüketicisi olan bir meyvedir kayısı. Yaş ve kuru olarak üretilen kayısının reçeli, pestili, nektarı, pekmezi ve tatlısı başta olmak üzere birçok tüketim şekli bulunmaktadır. Kayısı yaklaşık 60 ülkede yetiştirilir ama Malatya dünya kayısısının başkentidir; yeryüzünün en lezzetli kayısılarının yurdudur.

Türkiye yaş kayısı üretiminin yaklaşık % 50’si, kuru kayısı üretiminin ise % 85-90’ı Malatya’da yapılmaktadır. Her yıl 100 bin ton kuru kayısı ihracatından 400 milyon dolar civarında gelir elde edilen kayısı, başta Malatya çiftçisi olmak üzere şehrin ekonomisinde çok bir yere sahiptir. Her ne kadar şire sözcüğünün anlamı “üzüm ve öteki meyvelerin suyu” veya “üzüm suyu ve nişasta kaynatılarak yapılan kuru tatlıların genel adı” olsa da Malatya’da kayısının satıldığı yer Şire Pazarı olarak anılmaktadır. 

Kayısı, hasat zamanları yaş olarak tüketilse de, çoğunlukla kurutulup paketleniyor ve öylece satışa sunuluyor. Şire Pazarı’ndaki dükkânlarda kuru kayısının yanı sıra kayısıdan yapılmış lokum, sucuk, kayısı döneri, reçel vb. ürünler satılmaktadır. Ayrıca bu pazarda kayısı çekirdeği, badem, pekmez, Hekimhan cevizi, siyah üzüm ve bal ile çeşitli kuru ürünler bulunmaktadır.  

Malatya Büyükşehir Belediyesi’nin öncülüğünde her yıl Temmuz ayında Kayısı Festivali yapılmaktadır. Bu festival Malatya’nın tanıtımında önemli bir rol üstlenmektedir.

Nasıl Gidilir: Şehir merkezinde olup yürüme mesafesindedir.

BAKIRCILAR ÇARŞISI

Şehrin Nostalji Durağı

Şire Pazarı ile yan yana diyebileceğimiz ve hediyelik alışverişte akla gelen bir diğer yer ise Bakırcılar Çarşısı’dır. Yakın geçmişte evlerde kullanılan eşyaların yapıldığı Bakırcılar Çarşısı günümüzde hediyelik eşya yapımına yönelmiştir. Çarşıda kazan, sitil, sini, tas, sehen (tabak), ibrik ve lamba imal edilerek satılmaktadır Bakırcılar çarşısı, alışveriş merkezi olmasının yanı sıra otantik havası ve nostaljiyi de aynı anda yaşatması bakımından ziyaretçilerin uğrak yerlerindendir.

Nasıl Gidilir: Şehir merkezinde olup yürüme mesafesindedir. 

Kaynak: Malatya Valiliği

PAYLAŞ: